Necat BAYRAKTAR
necatbayraktar@hotmail.com
Hay Seni Okutan öğretmenin?
24/05/2012 Bizim kuşak öğretmenler bu söze çok aşina idi. Vatandaş rastladığı bir ilkokul öğrencisine sorardı. Şu sayıya şu sayı eklenir, bu sayı çıkarılırsa kaç kalır? * Et kokarsa tuz katılır. Tuz kokarsa ne katılır? Çocuktan istediği süre içinde istediği yanıtı alamadıysa öğrencinin yüzüne hemen çakardı. Hay Seni Okutan öğretmenin? Türlü engebeli sorular bulunur. Arkasından klişeleşmiş o söz yapıştırılırdı. Hay! Aslında bu ayakları yere basmayan *dam üstünde saksağan* durumudur. O soruları soranların okuldaki eğitim programı neleri içeriyor? Nasıl, ne amaçla hangi ilkeler doğrultusunda eğitim yapılıyor? Bilmez. Sorduğu sorunun programda olup olmadığından da haberi bile yoktur. Çoğu zaman o soruyu soranlarda da alt yapısı bomboş bilgi düzeyi de oldukça düşük kişiler olurdu. Öğretmenin etkinliği, işinin ehli olması elbette önemlidir. Ancak öğrencinin eğitiminde belirleyici olan *öğretmenin üstünlüğü* öğrencinin a,b, sorusuna yanıt verip veremeyeceğinden çok, gördüğü eğitimde araştırıcı sorgulayıcı, yorumlayabilen sorunlara çözüm üretebilen bilgiye ulaşmayı becerebilen, özgür düşünceye sahip insanlar yetiştirilip yetiştirilemediği önemlidir. Bu nitelikte öğrenci yetiştirebilmek içinde önce ona uygun *Eğitim Programının*olması gerekir. Eğitim öğretim programları *devletin gözetim ve denetimi altında yapılır* öyleyse başarının ve niteliğin sırrı devletlerin hazırlayacağı ve uygulayacağı eğitim programlarında dolayısı ile de devletin yapısal özelliğinde saklıdır. Bizdeki uygulamada şunları görürüz. Her öğretmenin eline bir program verilmiştir. Önüne yıllık plan konulmuştur. Ünite ve günlük planları ile de sınıfa girer. Öğretim yılı başında *meslek içi seminerlerle* sene içinde neleri nasıl yapacağı dikte ettirilir. Yetmez. Her gün okul müdürünün denetimi, açık ve gizli baskısı devam eder. O da yetmez. Programa ne kadar uyulduğunu anlamak ve onun üzerinden başarı notu vermek için yılda en az iki kez ilköğretim Müfettişlerinin denetiminden geçer. Puan alır. İstenen; programın mutlak bir sadakatle yorumlanıp uygulanmasıdır. Madem belirleyici olan uygulamaya konan programdır. O halde eğitim programlarının içeriğine göz atmak gerekir. Ne var ki başka ülkelerin eğitim sistemlerini karşılaştıracak bir araştırmam olmamıştır. Yeterli bir bilgiye sahip değilim. Bir şey söylemem fikir yürütmem de malumatfuruşluğa girer. Ancak bu ülkede otuz yıl öğretmenlik yaptım. İşine bağlı, mesleğine değer veren sorgulayan bir öğretmen olarak… Öyleyse kendi uygulayıcısı olduğum programın içeriğine yönelik birkaç söz söyleyecek, eleştiri yapacak gücüm ve hakkım olduğunu söylemek ukalalığa girmez sanırım. Birey olarak yorumum şudur. Eğitim programlarını 1. Ulusalcı, 2. İnanç temelli, 3. Özgürlükçü olmak üzere üç gurupta toplayabiliriz. Kendi özgün eğitim tarihimize baktığımızda Osmanlı döneminde; inanç temelli, Cumhuriyetin kuruluşundan bin dokuz yüz ellili yılara kadar ulusalcı bir eğitim sistemi uygulandı. Nüfusunun %seksen köylerde yaşayan toplum nezdinde ulus devleti meşrulaştıracak, biçimsel dönüşümü sağlayacak kadrolar yetiştirildi. Ellili ve altmışlı yıllardan bu güne ise; ulusalcılığın ana çizgileri ile Sünni islamın Hanefi mezhebinin ana ilkeleri karıştırılarak; adım, adım *TÜRK İSLAM SENTEZİ* denen ucube bir eğitim sistemi uygulamasına geçildi. Bu uygulamadan da elbette özgür düşünceli bireyler yetişecek değildir. Herkes TÜRK VE MÜSLÜMAN olarak yetişir. Elbette Türk ve Müslüman olarak yetişmekte en ufak bir gariplik yoktur. Normal koşullarda bir sıkıntı oluşturmaz.
Ne var ki programda sorgulayıcı eşitlikçi bir öz yoksa farklılıklara eşit ve hoşgörü ile bakmada zorlanan bir zihniyet topluma egemen olmaya başlar. Bunu programın, ders kitaplarının ve uygulamanın içeriği ve yarattığı garip sonuçlardan anlamaktayız. Bu zihniyetin yarattığı iklim bir toplumsal yarışa neden olmakta, kim daha çok Müslüman, kim daha çok Türk’tür. Yarışına neden olabilmektedir. Yasalarda ne yazarsa yazsın.* Türk değilim, * Müslüman değilim*demek pratikte suç teşkil eder. Bizde çok sayıda etnik gurup ve gayri Müslim olduğu içinde İşin sonu linçlere ölümlere kadar bile gidebilmektedir. Bu iddiaya yüzlerce hatta yarım asırlık süreçten bakınca da binlerce örnek göstermek mümkündür. Ahmet Kaya yakın geçmişin acı örneklerinden sadece biridir. Kürtçe şarkı yapacağım dediği için linç edilmiştir. Hem de kendilerine sanatçı denen eğitimli kişiler tarafından… Elbette bu reflekslerin arkasında yatan neden; o kişilerin gördüğü *Türk İslam sentezci* ve o zihniyet ikliminin tartışmasız egemenliğidir. Farklı olanı yok sayma en azından önemsememe durumudur. Hal bu ki Türkiye cumhuriyetinin sınırları içinde onlarca etnik guruba mensup yurttaşlarımız yaşamaktadır. Tekçi zihniyet iklimi bir insanın kendi anadiliyle kaset çıkarma isteğini bile içine sindiremez. Buraya kadar anlattıklarım sadece iç örnekle açıklanamaz. Bütün etnik milliyetçilik ve ırkçılık akımları aynıdır. Hepsi dışlayıcıdır. Hepsi kendisinin diğerlerinden üstün olduğunu savunur. *Bir Türk dünyaya bedeldir.*gibi argümanlar diğer milliyetçiliklerde de görülür. Çünkü milliyetçilik ırkçılık kendisini ötekileştirdiğinden ayırabildiği ve üstün olduğunu kanıtlayabildikçe var olur. Bir tarlaya buğday ekersen buğday patates ekersen patates alırsın. Doğanın ve toprağın su ve iklim koşullarının yarattığı kısmi istisna ve etkileşimler bunun dışındadır. Ekilen buğdayın yeni ürün yani yeniden buğday olması için kullanılan tüm araç gereç ve çiftçiler, sürecin esas belirleyicisi değildir. Yardımcı elemanlarıdır. Esas olan tarla ve tohumdur. Nereye ne ekildiğidir. Tropikal bitkiler dediğimiz bitkiler nasıl ki Sibirya da yetişmez. Askeri ve dini eğitimin verildiği bir eğitim sisteminde de özgür düşünceli insanlar yetişmez. Bizim eğitim sistemi ve içeriğini hazırlayan kurumun adı *Talim ve Terbiye Kuruludur.* yani adı bile askeri bir kavramdır. Dolayısı ile belirlenmiş bir eğitim sisteminin olumsuz sonuçlarını o sistemin taşıyıcısı olan öğretmenlere yüklemek haksızlık olur. Bu açıklama ile öğretmenlerin tümünü *temize çıkarmak* niyetinde değilim. *Öğretmenler bu gün grevde*22.05.12 Necat BAYRAKTAR
|
Yorumlar |
Yazı hk. 27/05/2012 17:17 Çok önemli bir konuda doğru tespitler yapmış N.Bayraktar.Bu konuda kitaplar yazılsa ancak açıklanabilecek geniş konu.''Bir ineğin katkısı,bir öğretmeninkinden daha çok
diyebilen M.E.bakanı görüme talihsizliğini yaşamışız.En ücra kimsenin yetişemiyeceği
yerlerde birebir ilişkisi olanöğretmenlerin
başarıları ilahların,başkalarının kusurlarından kaynaklasa bile,öğretmenlerin.Onları etkisizleş
tirmek için kullanılagelmiş bir laf ve böyle bir tavırın özeti.''Bu öğretmenleri asmalı mı,kesme
li mi,yoksa ne yapmalı?''diyebilen bakanımız bile olmuştu.Merak etme hoca.Bu mesele kökünden hallolacak inşallah !?Dindar bir altın nesil yetiştirmek için gelecekte herkes İMAM yada HATİP olacak. Onlar çok güzel dua edecekler bizde canıgönülden AMİİİN diyerek bütün sorunların üstesinden geleceğiz.İnşallah!!??
Köksal BAYRAKTAR öğretmen 24/05/2012 21:38 Yıllarca ne kadar eli kalem tutan, kitap okuyan,emeğine sahip çıkan.Çağdaş ,devrimci,ÖĞRETMEN varsa hatta okuyup yazan kim varsa;Hepsi baskı altında,sürgünde,hatta hapishanedeler.Düşün bu memlekette yetişecek insanı. ayhan bayraktar |
Yazarın diğer yazıları |
KÜRDEVAN - 19/12/2018 |
Umut tarlasına tohum ekerken Yoksulluğun bileğini bükerken Yeni hedeflere kürek çekerken Türlü yola düşünceye başvurduk Hayal dünyamızı yeniden kurduk |
Diyorum - 25/02/2017 |
Siyaset yapanın koluna sazı Almasına artık hayır diyorum Beş asır öncenin - davullarını Çalmasına artık hayır diyorum |
Algı yönetimi: Ne demektir? - 16/01/2017 |
Ülkemizde son bir yıl içinde çok kullanılan bir kavram... Peki nedir algı yönetimi? Toplumun algılarını özellikle siyasette kontrol etme istenilen doğrultuda yönlendirmektir. |
Burası Türkiye Yıl: 2014 - 16/05/2016 |
4 Bin çocuk için taciz davası açıldı. Her ay 650 çocuk için adli tıpa taciz davası geliyor. Zorla evlendirilen kız çocuk sayısı: 31 bin 337 |
EFKÂR TEPESİ - 21/02/2016 |
İstemem ne küpe ne altın zincir Su altında ağlar beyaz bir incir Cerattepe gitse yüreğim sancır Dere sesi /dalga sesi / çay sesi Selam memleketim Efkâr Tepesi |
Bir Kuş - 01/01/2016 |
bir ben varım bir de turna yanımda Bir kuş bakışındayım dostum Rüzgârlara karıştı ıslıklarım Zaman mı önümde benim Ben mi arkasındayım zamanın bilmiyorum |
Zehirli Dil - 30/10/2015 |
Ezop ve Dil başlıklı bir yaşanmış öykü olduğunu okuduk. Sanıyorum çok kimse bilir. Onu burada anlatmayacağım. |
Haddini Bilmek: - 12/08/2015 |
Özellikle siyasilerin ağzından bu günlerde sık, sık duyduğumuz ‘’haddini Bilmek’’ deyimi dilimizde çok kullanılan deyimlerden biridir. |
Gezinin İkinci Yıl Dönümü: - 31/05/2015 |
Toplumsal Tarihimize “GEZİ OLAYLARI” olarak geçen eylemlerin ikinci yılındayız. Herkesin bildiği gibi… İstanbul da Gezi Parkının bulunduğu alana AVM yapılması amacıyla başlayan hükümet girişimine o çevrede yaşayan insanların karşı çıkışıyla başlayan |
Devamı |