Necat BAYRAKTAR
necatbayraktar@hotmail.com
KÜRDEVAN
19/12/2018 Umut tarlasına tohum ekerken Yoksulluğun bileğini bükerken Yeni hedeflere kürek çekerken Türlü yola düşünceye başvurduk Hayal dünyamızı yeniden kurduk Ne sabahlar ne akşamlar bıraktık Coşkular sevinçler gamlar bıraktık Öksüz evler yıkık damlar bıraktık Efkâr Tepesinden Şurmak Bağından Kışın geçtik Cankurtaran Dağından Sular derelerden çekilir gibi Fidanlar yerinden sökülür gibi Uzakta bir yere dikilir gibi Göçler elden ele götürdü bizi Çoruh’tan Tuna’ya Karadeniz’i Girdi çıktı ömür hayat testinden Kaç çığ geçti düşlerimin üstünden Havalandık anıların pistinden Nerde ne haldeyiz bilsen Kürdevan Sende arkamızdan gelsen Kürdevan Kürdevan ’da kar üstüne kar yağar Güneş şu dağların ardından doğar Deli Çoruh damarından su sağar Yüzün yüzümüze gülsün Kürdevan Derdin dağa taşa olsun Kürdevan Esirgeme isteyene hele ver Dertlilerin dertlerini yele ver Her tür kötülüğü coşkun sele ver Yollarına taş döşenmez Kürdevan Dünya ile düz yaşanmaz Kürdevan Kaldır dumanını bak ırağına Selamını gönder Kaçkar Dağına Külekler hasrettir sarı yağına Bize bol ağartı veren Kürdevan Kaçkar’la el ele duran Kürdevan Yalnızlığın paylaşmazsın kimseyle Çevrilmiş olsan da onlarca köyle Esen yellerinle türküler söyle Rüzgârın çok keskin eser Kürdevan Karların yolları keser Kürdevan Hüzünlerin türkülere yaslansın Sabah olsun çiselesin ıslansın Rüzgarların biraz daha uslansın Asırlara karşı duran Kürdevan Dertlilere omuz veren Kürdevan Karagöl yakanda sanki nazarlık Bilbilan ’da yaptın mı hiç pazarlık Tependeki bir kişilik mezarlık Nice bilinmezin sır ortağısın Evliya mezarı Çadır dağısın Ne kadar çığ geldi eteklerinden Tependeki üzüm kütüklerinden Sırların götüren yitiklerinden Kaç asırdır hiçbir haber gelmedi Bir ah çektim Kürdevan’ı delmedi Başın kara dumanlarla kapalı Çok alıştık yaylacılık yapalı Eteğinden geldi geçti Hopalı Kara çadırların son durağısın Bundan böyle artık hüzün dağısın Çadır Dağı başın yine puslu mu Issız kalan tepelerin yaslı mı Eteklerin sürülerle süslü mü Yıldırımın şimşeklerin durdu mu Hemşinliler yine çadır kurdu mu Ağustosta bile eksilmez karın Keskin kılıç gibi eser rüzgârın Nedir bu gürültün niyedir zorun Gelmez olur rüzgarların uykusu Hiç tükenmez Kürdevan’ın öyküsü Bir bak kurak giden işlerimize Fazla soğuk düştü düşlerimize Ne çok hayal koyduk boşlarımıza Sen ki bizim köye yağmur verirsin Bir verme de “başan” gelen görürsün Arazide otu sapı çürüttün Bulutları üstümüze yürüttün Ver dedik de denizleri kuruttun Öfken şimşeklerin dursun Kürdevan Yıldırımlar kayalara vursun Kürdevan Zirvende oturan kâhin gibiydim Zembille asılmış rehin gibiydim En tepene çıktım şahin gibiydim Toparlanmaz duyguların bağısın Bize kanat geren Çadır dağısın Atmacalar göklerinde un eler Sana gönül vermiş nice nineler Sevdalar paylaştık bunca seneler Şahinlerin kartalların dağısın Gönül deryasında yüzen kuğusun Bağlarda meyveye eğilir dallar Zirveye tırmanan patika yollar Tependeki dönüp duran kartallar Avı yerde kendi gökte siniyor Sıkılmış bir kurşun gibi iniyor Sana hücum ettik odun işinde Sayende ısındık köyün kışında Gece çok uyudum kağnı peşinde Odunun taşıdım iş ortağımsın Ruhsatiye aldım zorlu dağımsın Yuvarlak odundan yayla yaptırdık Ormancıya ne çok balta kaptırdık Gün oldu onlara yeri öptürdük Ne ki doğru doğru mecbur kalmıştık Ormancıdan baltayı’ geri almıştık Tipi boran geçer dağların kışı Dağ alası dağ lalesi dağ başı Süt ile yapılan bir pancar aşı Sevdiğim pancarın dölyatağısın Bize pancar veren Çadır dağısın Eteğinde çiçeklerin ahengi En tatlı sarı renk negonun rengi Kokusu eşsizdir bulunmaz dengi Arılarla sarmaş dolaş yaylalar Güz mü geldi ne bu telaş yaylalar Mavi atlas gibi gökyüzü diler Pancar toplamaya giden bibiler Eteğinde canlı çiçek gibiler Dağ lalesi gibi yayla kızları Ne güzeldir şu dağların yazları Çoban ıslık ile verir haberi Başka, başka köyden gelir her biri Süt emer göğsünden yüzlerce sürü Sen köylerin dağdağalı dağısın Birçok beklentinin son durağısın Sürünün önünde ayak kırardık Mendillere peynir ekmek sarardık Su başında yer sofrası kurardık Yurdumuz dumanlı dağlar başıydı Çobanlık biraz da gönül işiydi Karabaşlar sürülerin peşinde Çobanların çoğu on beş yaşında Yağ bağlardı kaz ördeğin döşünde Nineler ağılda koyun sağardı Yumruk gibi “karişhallar” yağardı Çobanlara üç kişilik konaklar Sütlü pancar aşa toprak çanaklar Sanki soğuk yakmış çatlak yanaklar Bir yaz boyu kaliflerde kalırdık Rengimizi rüzgarlardan alırdık Gün olurdu kara taşa çıkardık Gün olurdu gece ateş yakardık Gün olur koyunu göle dökerdik Sen ki çobanların gönül bağısın Küçük umutların büyük dağısın Fırıldakla rüzgarları elerdik Çak çaka yaptırır sırta gelirdik Cirit atar gökyüzünü delerdik Gönül izi dağın demirlerinde Çocuk izi kaldı çamurlarında Gün olurdu o dağların sahibi Gün olur ki yılkı atları gibi Güvercin taklaya bulsak ekibi Gün batana kadar gölden çıkmazdık Hem oyundan hem yüzmekten bıkmazdık Çimleri keserek yazı yazardık Tükürükle açar kına ezerdik Yayla taşlarından yosun kazırdık Çocuklara kucak açan yaylalar Bin bir çeşit çiçek açan yaylalar Koyunlara çit yapardık yaylada Derelerde set yapardık yaylada Değneklerden at yapardık yaylada Yaylaları şenletirdik çocuklar Dağı taşı inletirdik çocuklar Pınarların içilmez di soğuktan Sular çıkar gözelerden kovuktan Su içmeye inen - yaban tavuktan Buz gibi suların içtik Kürdevan Ne günlerden geldik geçtik Kürdevan Çadır dağı arıları beslerdi Çiçekleri duyguları süslerdi Herkes omzunu ona yaslardı Unutulmaz andır Ağgöl’de yüzmek Ne güzel dağlarla kol kola gezmek O da bir gün idi “pancarcı günü” Sanki tüm köylerin ortak düğünü Hatırlamam diyen olmaz bugünü Meydanlarda çakalalar yakardık Ura çekip dağı taşı yıkardık Bu sene de pancarcıya çıkalım Gelin koyunları suya dökelim Deli horon tutup İHU çekelim Yaylalara doğru çevir göğüsün Şimdi PANCARCI sız hüzün dağısın Gurbettekilere haber ulaşsın Kurun pilakiyi gevrekler pişsin Kuymaklar kaynasın tavadan taşsın Katrovanın yokuşundan yol olsun Yağlı ottan gelen yağın bol olsun Kutlu köyün yaylasına gelinsin Vurun davula ki gökler delinsin O düzlarda at kaydesi çalınsın Açın yarış için meydan kurulsun Demir kırlar doru atlar yorulsun Davul zurna yaylaları şenletsin Herkes ura çeksin dağı inletsin Abdul Usta bir mey çalsın dinletsin Davul sesi zurna sesi çoğalsın Herkes PANCARCI dan hevesin alsın
Şu çocuklar güreş tutsun yorulsun Ne bilek bükülsün ne kol kırılsın Ardından da bir ağırbar kurulsun Şu ura Taşının sır ortağısın Geleneğimizin Çadır dağısın Sanki TUTİYA dur yaylada kızlar Yakanı bırakmaz verdiğin sözler Duygular kıpırdar yürekler sızlar Bak etlerim diken, diken oluyor PANCARCI gitmedik ahım kalıyor Uzun saçlı ceylan gibi kızların Çiçeklensin yamaçların düzlerin Beklerdik ki gelsin çatsın yazların Zeytin gözlerinin ıslak karası Sevda koynumuzda gönül yarası Bele bağlanırdı peştamal kuşak Yaz gelse de yaylalarda buluşsak Hele gel de senle bir şey konuşsak Anam seni “saraflamış” beğenmiş Benim oğlum iyi diye övünmüş Yayla yollarına türkü sererdi Yağ tavada sevda gözde erirdi Her oğlan bir kıza gönül verirdi Ateş tavadaki yağın derdinde Sevdalarım kaldı dağın ardında Bakışlardan yüreklere akardı Kızlar gizli gizli sevda kokardı Her sevdadan bir evlilik çıkardı Utanır da açık açık bakamaz Ayıp diye oğlan kızla çıkamaz Gözü sevdasında eli işinde Kız oğlanı görür gece düşünde Oğlan fırsat bulsa kızın peşinde Bu yürektir dur demekle taş olmaz Ne yapsalar bu sevdaya baş olmaz Bu sevdalık pancarcı da başladı Oğlan kızı gece gündüz düşledi Kız da mendiline oya işledi Allah’ın emriyle elçi gidilsin Artık bu çocuklar baş göz edilsin ‘Saraflanır’ imecede dügünde Gelin atta kardeşi koltuğunda Makar gider papakçılar ögünde Gelin kızın başındaki al vala Bindi ata ne çıkarsa iğbala Hayvanlara tuz yalattık başlarda Nahırda kalmamış sıra taşlarda Sürülerde kayıp karabaşlarda Artık yaylalarda zaman güzladi İnanın ki dostlar içim sızladı Karagöl’ün eteğinde sürüler Günden güne yaylacılık geriler Toplumsal hayata yeni veriler Çoban şimdi fabrikada çalışır Çok yabancı bir hayata alışır Tarlalarda yaptığımız kazılar Dağa taşa yazdığımız yazılar Yayla çimeninde yatan kuzular Yokluğun önüne taş dikemedi Göçlerin önüne set çekemedi
Bunca sürü bunca nahır sahibi Bir canlıya düşer her taşın dibi Şimdi artık terkedilmiş han gibi Artık kurtlar ağıllara girmiyor Tilkiler kümese selam vermiyor Hiç olur mu dana damsız yaylalar Evler penceresiz camsız yaylalar Bin bir dert çekse de gamsız yaylalar Ağaç kessek ağaçlara çamlardı Yağmur yağsa yayla eve damlardı Bir Suluhan vardı tarihi kuyu Uzun çayırlarda böldük uykuyu Otuz köye yeter Şamta’nın suyu Suluhan’da harabedir tarihin Sen bize tarihten kalmışsın rehin Yaylaların duvarları dağılmış Çeperleri odunluğa yığılmış Koyunlar ağılda son kez sağılmış O yaylalar kaderine küsüyor KOX’ ların yerinde yeller esiyor
Unutma ki olduk sana sitemkâr Dönüp duran dumanında matem var Hiç sormadık senin derdin ne kadar Der mi idi sana senin de anan Canan ölüm derdin alem oğul can Bunca yaylaların neden kayıptır Dediler mi sana yeniden yaptır Çadır dağı bu yaptığın ayıptır Seni de mi fabrikalar tüketti Kurulu düzenin LELEVUN etti Efkâr Tepeleri sana bakıyor Ağaç oluklardan hüzün akıyor Çiçeklerin bile gurbet kokuyor Gurbet seni boş bıraktı Kürdevan Gözlerinde yaş bıraktı Kürdevan Çadır dağı sende anılarım var Unutmaz sanırım gezdiğim yollar Doğduğumdan otuz beşime kadar Kara toprak anılarla yurt olur Yurttan kopmak yüreklere dert olur Düşlerimi dizelere yedirdim Umutların izlerinden giderdim Gönül borçlarımı tek tek öderdim Gidip çocuklukta gezen anılar Tersakan Çayında yüzen anılar Anıları yükseklere taşırlar Duygular dağlarda ortaklaşırlar Bazen aynı yere çok yaklaşırlar Zaman olur ağlar gibi Kürdevan Dertlerim var dağlar gibi Kürdevan Ağustosta erimeyen karların Külü kalmış ocaktaki korların Yayladaki o yıkık duvarların Yanında anılar baş başa yatsa Dile gelse o günleri anlatsa Hani nerde o şenlikli seneler Al yeşil giyinen kızlar sunalar Hani nerde o rahmetlik neneler Nice güzellerle baş başa yattın Nice sırlarını rüzgâra kattın Kabul olur nenelerin dileği Dolardı taşardı kaymak küleği Yorulurdu süt sağarken bileği Şimdi el ayaktan düştü yaşlılar Nerde saygı değer ağırbaşlılar Bizim yayla Yığılıya bakardı Neneler teknede urba yıkardı Her taraftan buzlu sular akardı Diril divitindi urbamız bizim Sütlü pancar aşı çorbamız bizim Kuzuyu koyuna katanlar bilir Tahta sedirlerde yatanlar bilir Dirgeni tırmığı tutanlar bilir Yüzükoyun çimenlerde yatmayı Yorgunluğu yaylalarda atmayı Yolumuza eyerli bir at koyduk Terkimize heybe ile ot koyduk SAKRİ lara erik kiraz dut koyduk Dizgin doru ata küsülü kaldı Kamçısı duvarda asılı kaldı Kaçakçılar kürtükten yol açardı Bilbilan’dan Ardahan’a geçerdi Yalnızçam’da kalacak ev seçerdi Kolcu kaçakçıya vermez amanı Çok sert olur kaçak tütün dumanı Bilbilan’ da büyük pazar kurulur Cambazları kol sallarken yorulur Üç aşağı beş yukarı verilir Kalanı önüne katar giderler O pusta dumanda yiter giderler Sürü nahır çoban kavalın sesi Kuzu melemesi tango zil sesi Bir de karıştı mı at kişnemesi Doğal orkestraya döner halleri Ulam, ulam olur yayla yolları Kale koyunların alacasına Maral öküz ile bir de tosuna Sağın ineklerin nikorasına Boncuklu ponçaklı nazarlık takın Maşallah desinler öyle bırakın Balta hızar ile odun işinde Finikirdik kuzuların peşinde Koyunlar otlardı sırtın başında Zaman olur elimizi keserdik Yaramıza acı tütün basardık Dağa taşa Karaoğlan yazmıştık Elde kitap çobanlığa gezmiştik Dönen dolapları biz de sezmiştik Toprak işleyenin su kullananın Ferman padişahın dağlar çalanın Halk umuda kollarını açmıştı Elde roman bir çobanı seçmişti Karaoğlan burandan da geçmişti Demişti yaylada uyanış fazla Kalkınmamız gerek büyük bir hızla Sanki el uzatsak değecek aya Tepesine çıkıp baktık dünyaya Senden kalan altmış yıllık davaya Halk ile beraber çözüm ürettik Gönüllülük temelinde yürüttük ATE Nine yaylaların sultanı Yaylaların sultanını ey tanı Alıp gelsen Karagöl’e oltanı Eflâni’yle sazı dağı aştılar ATE Sultan ile karşılaştılar Türkü nene idi Nazlı Nenemiz Dostluğa açıktır gönül hanemiz Kara topraklarda pişen sinemiz Görünmez alevler içinde yandı Gurbet geldi kapımıza dayandı Manileri ırmak gibi akardı Hacer Nine bilge gibi bakardı Her sorudan filozofça çıkardı Canlı tarih gibi dede neneden Günlükler tutmadık onca seneden Hoşgörüyü hep yanına alırdı Hoşsohbet sevenler onu bulurdu Bir bilgeydi iyi örnek olurdu Öyle ha diyende adam olunmaz POLO EMİ gibi kolay bulunmaz Refik kirvem olayları tarardı Bir sinema filmi gibi sarardı Kurguları gerçek gibi kurardı İnsanları güldürmekten bıkmazdı Onlarsız sohbetin tadı çıkmazdı Karıncalar gibi hazırdık kışa Belki emeğimiz gitmeye boşa Hayat yolumuzu dikti yokuşa Hadi gelin Kürdevan’ın başına Herkes odun etsin kara kışına Yeşil otlar yaylalarda yağ olur İşler bazen devrilecek dağ olur Buğdaylarda harmanlarda tığ olur MEHLEYİ ırgalar makine sesi Savururken toz keserdi nefesi Kurban kestik Ziyaret ’in başında Buğdayları dövdük dibek taşında Et suyunu keşkek bulgur aşında El kaldırdık yağmurlar duasına Yağ babam yağ Ali kul tarlasına Tahılları yıkanırdı çaylarda İnsan boyu kar yağardı köylerde Hatırla istersen hangi aylarda Gurbetin yoluna çıkar giderdik Döner geri geri bakar giderdik Küldeki patates kaya tuzuyla Yeni doğan ala koyun kuzuyla Köylü sarılırdı harman tozuyla Birbirine gönül verir alırlar Birlikte olmaktan mutlu olurlar Toprak güvecinde pişen çorbaya Közdeki ÇAYNİKTE demlenen çaya Yayla evindeki renkli uykuya Gördüğün rüyaya yıldız eksinler İster seni karan kaşla çeksinler DARABAYA astık el işlerini Özledik gidenin gülüşlerini Bekledik aylarca gelişlerini Kilim DARABADA asılı kaldı Köşkü gidenlere küsülü kaldı Yardımlaşma dayanışma iyiydi Kapı Köyü ehli diller köyüydü Gülmeceler bilmeceler köyüydü O günlerde orda olmak hoş idi Şimdi gittim bütün evler boş idi Bir kasırga gibi geldi sürgünler Gündüzleri suskun geceler inler Saksağan konuşur kargalar dinler Bizden selam topraklara taşlara Yüreğim çeperdir göçmen kuşlara Ben köyüme gitsem belki tanırlar Belki beni bir yabancı sanırlar Bütün anılarım ayaklanırlar İnan diken, diken olur tüylerim Buralıyım diye nasıl söylerim Türkülerin sözü kalmış köyümde Gücenmenin izi kalmış köyümde Mevsimlerin güzü kalmış köyümde Para düzeninde talan köylerim Can havlinde orda kalan köylerim Emmilerim halalarım üzgündü Dayılarım teyzelerim bezgindi Konu komşu gidenlere kızgındı Belki böyle hatır sormak usulsüz Dedelerim ninelerim NASILSIZ* Zorunlu göçlerden kalan bir ısı Terk edilen toprakların acısı Kardeşine hasret kaldı bacısı Belde belde il il dolaştık yurdu Herkes düzenini gurbette kurdu Ne yaptık ki felek bizden öç aldı Biz gelince kurtlar kuşlar aç kaldı Külek kulpsuz bakraç kalaysız kaldı Düzenin çarkında kalan köylerim Sanki geçen günler yalan köylerim Göçler bizi gurbet ele taşıdı Gözde kalan iki damla yaş idi Hatıralar memlekette üşüdü Külü kalmış ocaktaki korların Dili yok ki konuşsun duvarların Terkedilmiş dağı taşı ovası Gurbet kuşlarının yaslı yuvası Mevsimlere sinmiş hüzün havası Toprak fabrikaya direnemedi Gurbete gidenler hiç dönemedi Göçler gerilerde boşluk bıraktı Dağa taşa bir sarhoşluk bıraktı Gökten yağmur değil gözyaşı aktı Kilitli kapalı boş kalan eve Perdesi çekili loş kalan eve Eylül ateşinde yanan kitaplar Belki de asırlık bir ömrü kaplar Düştüğümüz çıktığımız girdaplar Belki bir gün haklarını ararlar Bizi yakanlardan hesap sorarlar Artık bir dönemin sona ermesi Aynı dalın farklı meyve vermesi Toplumun parayla BARA girmesi Geçen günler feodal hatıradır Artık bundan böyle kral paradır Deli gönlüm bir küser bir barışır Efkarım var efkarına karışır Rüzgarlarım rüzgarınla yarışır Yaz gelende Çadır dağı boş kalmaz Güz gelende rüzgarıyla baş olmaz Asma köprüleri kurup geçmişim Sirya bağlarında şarap içmişim Barajlar altında kaldı geçmişi m Anılara el salladık Hopa’dan Bursa İzmit İstanbul Avrupa’dan Canlılar dayanmaz o KARAKIŞAN Bizi hasret koydun bir pancar aşan Çadır dağı andır koyarım başan Sen ki bizim köye pancar verirsin Bir verme de başan gelen görürsün Görünmez bir kelepçede yüreğim Bulut rengi Efkarlarım var benim Kürdevan kadardır benim dertlerim Bahar gelse çiçeklerin koklasam Sana benim dertlerimi yüklesem Çiçekleri solmuş arılar gibi Yanıtı olmayan sorular gibi Yeni bir hayata sarılır gibi Çekildi el ayak ıssız yurdumdan Kürdevan yürüdü geldi ardımdan Akşamdan gördüğün Çobanyıldızı İçinde geçmişten kalan bir sızı Kazıtırsan maskendeki yaldızı Geçmiş anılardan yaylalar çıkar Ardından uslanmaz bir Çoruh akar Zorluklar içinde zorluklar ile Nere gitsen devam eder bu çile İnsan hayatına yapılan hile Zaman gelir insan ile bozulur Tutanak tutulur ferman yazılır Kimimiz kar yağmış dağlar gibiyiz Kimimiz meyveli bağlar gibiyiz Kim sesli kim sessiz çağlar gibiyiz O ki gurbet ele olduk ya revan Selam olsun sana bizden Kürdevan Geleceğe dönük kararlar aldık Zor günlerin arasından sıyrıldık Akşam batan güneş gibi ayrıldık Anıları hayal edip yatması Sarı bir hüzündür güneş batması Ahır suskun kapı suskun kom suskun Söğüt suskun kavak suskun çam suskun Ambar suskun oda suskun cam suskun Hissedilen yalnızlık uğultusu Bu suskunluk tükenmenin korkusu Şimdi bir balıksız göl gibi sessiz Berrak pınarların bile nefessiz Artık PANCARCISIZ yaylanız evsiz Sürüsüz çobansız kalan Kürdevan Bundan böyle dünya yalan Kürdevan Tependeki bulutlarda yatardım Dertlerimi Bilbilan’ da satardım Anka kuşun kanadından tutardım Senden öte Kaf Dağının ardıdır Masallarla mutluluklar yurdudur Anıları yastığımda yatırdım Açılmamış bir bohçayla getirdim Bazen kanat takıp geri götürdüm Bizi sevindiren üzen anılar Her yerde bizimle gezen anılar Ülkemin her derdi benden soruldu Yürek yaralandı beyin yoruldu Sanmayın ki umutlarım kırıldı Biz o Çadır dağa yine çıkarız Belki sönmeyecek ateş yakarız O derin vadiler suya kanacak Omuzuma Anka kuşu konacak Belki gün gelece k devran dönecek Hep birlikte yeni yollar ararız Gül gülistan bir dünyayı kurarız Ulaşsın dostluğun en ırağına Şehri Yar’ın Heyderbaba Dağına Bülbüller doluşsun gönül bağına Türkiye’den Şehri Yar’a selam var Kürde Van’dan Heyderbaba’ ya kadar 2008 |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Diyorum - 25/02/2017 |
Siyaset yapanın koluna sazı Almasına artık hayır diyorum Beş asır öncenin - davullarını Çalmasına artık hayır diyorum |
Algı yönetimi: Ne demektir? - 16/01/2017 |
Ülkemizde son bir yıl içinde çok kullanılan bir kavram... Peki nedir algı yönetimi? Toplumun algılarını özellikle siyasette kontrol etme istenilen doğrultuda yönlendirmektir. |
Burası Türkiye Yıl: 2014 - 16/05/2016 |
4 Bin çocuk için taciz davası açıldı. Her ay 650 çocuk için adli tıpa taciz davası geliyor. Zorla evlendirilen kız çocuk sayısı: 31 bin 337 |
EFKÂR TEPESİ - 21/02/2016 |
İstemem ne küpe ne altın zincir Su altında ağlar beyaz bir incir Cerattepe gitse yüreğim sancır Dere sesi /dalga sesi / çay sesi Selam memleketim Efkâr Tepesi |
Bir Kuş - 01/01/2016 |
bir ben varım bir de turna yanımda Bir kuş bakışındayım dostum Rüzgârlara karıştı ıslıklarım Zaman mı önümde benim Ben mi arkasındayım zamanın bilmiyorum |
Zehirli Dil - 30/10/2015 |
Ezop ve Dil başlıklı bir yaşanmış öykü olduğunu okuduk. Sanıyorum çok kimse bilir. Onu burada anlatmayacağım. |
Haddini Bilmek: - 12/08/2015 |
Özellikle siyasilerin ağzından bu günlerde sık, sık duyduğumuz ‘’haddini Bilmek’’ deyimi dilimizde çok kullanılan deyimlerden biridir. |
Gezinin İkinci Yıl Dönümü: - 31/05/2015 |
Toplumsal Tarihimize “GEZİ OLAYLARI” olarak geçen eylemlerin ikinci yılındayız. Herkesin bildiği gibi… İstanbul da Gezi Parkının bulunduğu alana AVM yapılması amacıyla başlayan hükümet girişimine o çevrede yaşayan insanların karşı çıkışıyla başlayan |
Bebeklerden Yaratılan Katiller - 19/02/2015 |
Son bir yılda 257 kadın öldürülmüş. Son on yıl, binleri buluyor. Geçmişten bu güne aklımızda en çok kalanlara bakın |
Devamı |