• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/pages/Karsniya-KAPI-K%C3%96Y%C3%9C/387816791306924?fref=ts
  • https://twitter.com/karsniyali
    • 6. Acı Su ve Yayla Festivalinden
    • Kışlalarımız (Yaylalar)
    • Oktay AKPINAR'ın arşivinden
    • Yasak'dan
    • Panteb'dan
    • Sözü olan erlerin meydanı "Cami Kapısı"
    • Kürdevanın eteğinde "Karsniya Koyunları"
    • Muhtarımızın
    • Festivalimizden 2019
    • Karsniya'da Kış
    • Ertuğrul AKPINAR arşivinden
    • Cami Kapısı Sohpetlerinden
    • Şifa kaynağımız "ÇERMİK"
    • Camimiz
    • Alettebler
    • Karsniyaspor Antrenmanda
Necat BAYRAKTAR
necatbayraktar@hotmail.com
KÜRDEVAN
19/12/2018
Umut tarlasına tohum ekerken

Yoksulluğun bileğini bükerken

Yeni hedeflere kürek çekerken

Türlü yola düşünceye başvurduk

Hayal dünyamızı yeniden kurduk

 

Ne sabahlar ne akşamlar bıraktık

Coşkular sevinçler gamlar bıraktık

Öksüz evler yıkık damlar bıraktık

Efkâr Tepesinden Şurmak Bağından

Kışın geçtik Cankurtaran Dağından

 

Sular derelerden çekilir gibi

Fidanlar yerinden sökülür gibi

Uzakta bir yere dikilir gibi

Göçler elden ele götürdü bizi

Çoruh’tan Tuna’ya Karadeniz’i

 

Girdi çıktı ömür hayat testinden

Kaç çığ geçti düşlerimin üstünden

Havalandık anıların pistinden

Nerde ne haldeyiz bilsen Kürdevan

Sende arkamızdan gelsen Kürdevan

 

 

Kürdevan ’da kar üstüne kar yağar

Güneş şu dağların ardından doğar

Deli Çoruh damarından su sağar

Yüzün yüzümüze gülsün Kürdevan

Derdin dağa taşa olsun Kürdevan

 

Esirgeme isteyene hele ver

Dertlilerin dertlerini yele ver

Her tür kötülüğü coşkun sele ver

Yollarına taş döşenmez Kürdevan

Dünya ile düz yaşanmaz Kürdevan

 

Kaldır dumanını bak ırağına

Selamını gönder Kaçkar Dağına

Külekler hasrettir sarı yağına

Bize bol ağartı veren Kürdevan

Kaçkar’la el ele duran Kürdevan

 

Yalnızlığın paylaşmazsın kimseyle

Çevrilmiş olsan da onlarca köyle

Esen yellerinle türküler söyle

Rüzgârın çok keskin eser Kürdevan

Karların yolları keser Kürdevan

 

 

Hüzünlerin türkülere yaslansın

Sabah olsun çiselesin ıslansın

Rüzgarların biraz daha uslansın

Asırlara karşı duran Kürdevan

Dertlilere omuz veren Kürdevan

 

Karagöl yakanda sanki nazarlık

Bilbilan ’da yaptın mı hiç pazarlık

Tependeki bir kişilik mezarlık

Nice bilinmezin sır ortağısın

Evliya mezarı Çadır dağısın

 

Ne kadar çığ geldi eteklerinden

Tependeki üzüm kütüklerinden

Sırların götüren yitiklerinden

Kaç asırdır hiçbir haber gelmedi

Bir ah çektim Kürdevan’ı delmedi

 

Başın kara dumanlarla kapalı

Çok alıştık yaylacılık yapalı

Eteğinden geldi geçti Hopalı

Kara çadırların son durağısın

Bundan böyle artık hüzün dağısın

 

Çadır Dağı başın yine puslu mu

Issız kalan tepelerin yaslı mı

Eteklerin sürülerle süslü mü

Yıldırımın şimşeklerin durdu mu

Hemşinliler yine çadır kurdu mu

 

Ağustosta bile eksilmez karın

Keskin kılıç gibi eser rüzgârın

Nedir bu gürültün niyedir zorun

Gelmez olur rüzgarların uykusu

Hiç tükenmez Kürdevan’ın öyküsü

 

Bir bak kurak giden işlerimize

Fazla soğuk düştü düşlerimize

Ne çok hayal koyduk boşlarımıza

Sen ki bizim köye yağmur verirsin

Bir verme de “başan” gelen görürsün

 

Arazide otu sapı çürüttün

Bulutları üstümüze yürüttün

Ver dedik de denizleri kuruttun

Öfken şimşeklerin dursun Kürdevan

Yıldırımlar kayalara vursun Kürdevan

 

 

Zirvende oturan kâhin gibiydim

Zembille asılmış rehin gibiydim

En tepene çıktım şahin gibiydim

Toparlanmaz duyguların bağısın

Bize kanat geren Çadır dağısın

 

Atmacalar göklerinde un eler

Sana gönül vermiş nice nineler

Sevdalar paylaştık bunca seneler

Şahinlerin kartalların dağısın

Gönül deryasında yüzen kuğusun

 

Bağlarda meyveye eğilir dallar

Zirveye tırmanan patika yollar

Tependeki dönüp duran kartallar

Avı yerde kendi gökte siniyor

Sıkılmış bir kurşun gibi iniyor

 

Sana hücum ettik odun işinde

Sayende ısındık köyün kışında

Gece çok uyudum kağnı peşinde

Odunun taşıdım iş ortağımsın

Ruhsatiye aldım zorlu dağımsın

 

 

 

Yuvarlak odundan yayla yaptırdık

Ormancıya ne çok balta kaptırdık

Gün oldu onlara yeri öptürdük

Ne ki doğru doğru mecbur kalmıştık

Ormancıdan baltayı’ geri almıştık

 

Tipi boran geçer dağların kışı

Dağ alası dağ lalesi dağ başı

Süt ile yapılan bir pancar aşı

Sevdiğim pancarın dölyatağısın

Bize pancar veren Çadır dağısın

 

Eteğinde çiçeklerin ahengi

En tatlı sarı renk negonun rengi

Kokusu eşsizdir bulunmaz dengi

Arılarla sarmaş dolaş yaylalar

Güz mü geldi ne bu telaş yaylalar

 

Mavi atlas gibi gökyüzü diler

Pancar toplamaya giden bibiler

Eteğinde canlı çiçek gibiler

Dağ lalesi gibi yayla kızları

Ne güzeldir şu dağların yazları

 

 

 

Çoban ıslık ile verir haberi

Başka, başka köyden gelir her biri

Süt emer göğsünden yüzlerce sürü

Sen köylerin dağdağalı dağısın

Birçok beklentinin son durağısın

 

Sürünün önünde ayak kırardık

Mendillere peynir ekmek sarardık

Su başında yer sofrası kurardık

Yurdumuz dumanlı dağlar başıydı

Çobanlık biraz da gönül işiydi

 

Karabaşlar sürülerin peşinde

Çobanların çoğu on beş yaşında

Yağ bağlardı kaz ördeğin döşünde

Nineler ağılda koyun sağardı

Yumruk gibi “karişhallar” yağardı

 

Çobanlara üç kişilik konaklar

Sütlü pancar aşa toprak çanaklar

Sanki soğuk yakmış çatlak yanaklar

Bir yaz boyu kaliflerde kalırdık

Rengimizi rüzgarlardan alırdık

 

 

 

Gün olurdu kara taşa çıkardık

Gün olurdu gece ateş yakardık

Gün olur koyunu göle dökerdik

Sen ki çobanların gönül bağısın

Küçük umutların büyük dağısın

 

Fırıldakla rüzgarları elerdik

Çak çaka yaptırır sırta gelirdik

Cirit atar gökyüzünü delerdik

Gönül izi dağın demirlerinde

Çocuk izi kaldı çamurlarında

 

Gün olurdu o dağların sahibi

Gün olur ki yılkı atları gibi

Güvercin taklaya bulsak ekibi

Gün batana kadar gölden çıkmazdık

Hem oyundan hem yüzmekten bıkmazdık

 

Çimleri keserek yazı yazardık

Tükürükle açar kına ezerdik

Yayla taşlarından yosun kazırdık

Çocuklara kucak açan yaylalar

Bin bir çeşit çiçek açan yaylalar

 

 

 

Koyunlara çit yapardık yaylada

Derelerde set yapardık yaylada

Değneklerden at yapardık yaylada

Yaylaları şenletirdik çocuklar

Dağı taşı inletirdik çocuklar

 

Pınarların içilmez di soğuktan

Sular çıkar gözelerden kovuktan

Su içmeye inen - yaban tavuktan

Buz gibi suların içtik Kürdevan

Ne günlerden geldik geçtik Kürdevan

 

Çadır dağı arıları beslerdi

Çiçekleri duyguları süslerdi

Herkes omzunu ona yaslardı

Unutulmaz andır Ağgöl’de yüzmek

Ne güzel dağlarla kol kola gezmek

 

O da bir gün idi “pancarcı günü”

Sanki tüm köylerin ortak düğünü

Hatırlamam diyen olmaz bugünü

Meydanlarda çakalalar yakardık

Ura çekip dağı taşı yıkardık

 

 

Bu sene de pancarcıya çıkalım

Gelin koyunları suya dökelim

Deli horon tutup İHU çekelim

Yaylalara doğru çevir göğüsün

Şimdi PANCARCI sız hüzün dağısın

 

Gurbettekilere haber ulaşsın

Kurun pilakiyi gevrekler pişsin

Kuymaklar kaynasın tavadan taşsın

Katrovanın yokuşundan yol olsun

Yağlı ottan gelen yağın bol olsun

 

Kutlu köyün yaylasına gelinsin

Vurun davula ki gökler delinsin

O düzlarda at kaydesi çalınsın

Açın yarış için meydan kurulsun

Demir kırlar doru atlar yorulsun

 

Davul zurna yaylaları şenletsin

Herkes ura çeksin dağı inletsin

Abdul Usta bir mey çalsın dinletsin

Davul sesi zurna sesi çoğalsın

Herkes PANCARCI dan hevesin alsın


 

Şu çocuklar güreş tutsun yorulsun

Ne bilek bükülsün ne kol kırılsın

Ardından da bir ağırbar kurulsun

Şu ura Taşının sır ortağısın

Geleneğimizin Çadır dağısın

 

Sanki TUTİYA dur yaylada kızlar

Yakanı bırakmaz verdiğin sözler

Duygular kıpırdar yürekler sızlar

Bak etlerim diken, diken oluyor

PANCARCI gitmedik ahım kalıyor

 

Uzun saçlı ceylan gibi kızların

Çiçeklensin yamaçların düzlerin

Beklerdik ki gelsin çatsın yazların

Zeytin gözlerinin ıslak karası

Sevda koynumuzda gönül yarası

 

Bele bağlanırdı peştamal kuşak

Yaz gelse de yaylalarda buluşsak

Hele gel de senle bir şey konuşsak

Anam seni “saraflamış” beğenmiş

Benim oğlum iyi diye övünmüş

 

Yayla yollarına türkü sererdi

Yağ tavada sevda gözde erirdi

Her oğlan bir kıza gönül verirdi

Ateş tavadaki yağın derdinde

Sevdalarım kaldı dağın ardında

 

Bakışlardan yüreklere akardı

Kızlar gizli gizli sevda kokardı

Her sevdadan bir evlilik çıkardı

Utanır da açık açık bakamaz

Ayıp diye oğlan kızla çıkamaz

 

Gözü sevdasında eli işinde

Kız oğlanı görür gece düşünde

Oğlan fırsat bulsa kızın peşinde

Bu yürektir dur demekle taş olmaz

Ne yapsalar bu sevdaya baş olmaz

 

Bu sevdalık pancarcı da başladı

Oğlan kızı gece gündüz düşledi

Kız da mendiline oya işledi

Allah’ın emriyle elçi gidilsin

Artık bu çocuklar baş göz edilsin

 

 

‘Saraflanır’ imecede dügünde

Gelin atta kardeşi koltuğunda

Makar gider papakçılar ögünde

Gelin kızın başındaki al vala

Bindi ata ne çıkarsa iğbala

 

Hayvanlara tuz yalattık başlarda

Nahırda kalmamış sıra taşlarda

Sürülerde kayıp karabaşlarda

Artık yaylalarda zaman güzladi

İnanın ki dostlar içim sızladı

 

Karagöl’ün eteğinde sürüler

Günden güne yaylacılık geriler

Toplumsal hayata yeni veriler

Çoban şimdi fabrikada çalışır

Çok yabancı bir hayata alışır

 

Tarlalarda yaptığımız kazılar

Dağa taşa yazdığımız yazılar

Yayla çimeninde yatan kuzular

Yokluğun önüne taş dikemedi

Göçlerin önüne set çekemedi

 

 

Bunca sürü bunca nahır sahibi

Bir canlıya düşer her taşın dibi

Şimdi artık terkedilmiş han gibi

Artık kurtlar ağıllara girmiyor

Tilkiler kümese selam vermiyor

 

Hiç olur mu dana damsız yaylalar

Evler penceresiz camsız yaylalar

Bin bir dert çekse de gamsız yaylalar

Ağaç kessek ağaçlara çamlardı

Yağmur yağsa yayla eve damlardı

 

Bir Suluhan vardı tarihi kuyu

Uzun çayırlarda böldük uykuyu

Otuz köye yeter Şamta’nın suyu

Suluhan’da harabedir tarihin

Sen bize tarihten kalmışsın rehin

 

Yaylaların duvarları dağılmış

Çeperleri odunluğa yığılmış

Koyunlar ağılda son kez sağılmış

O yaylalar kaderine küsüyor

KOX’ ların yerinde yeller esiyor

 

 

Unutma ki olduk sana sitemkâr

Dönüp duran dumanında matem var

Hiç sormadık senin derdin ne kadar

Der mi idi sana senin de anan

Canan ölüm derdin alem oğul can

 

Bunca yaylaların neden kayıptır

Dediler mi sana yeniden yaptır

Çadır dağı bu yaptığın ayıptır

Seni de mi fabrikalar tüketti

Kurulu düzenin LELEVUN etti

 

Efkâr Tepeleri sana bakıyor

Ağaç oluklardan hüzün akıyor

Çiçeklerin bile gurbet kokuyor

Gurbet seni boş bıraktı Kürdevan

Gözlerinde yaş bıraktı Kürdevan

 

Çadır dağı sende anılarım var

Unutmaz sanırım gezdiğim yollar

Doğduğumdan otuz beşime kadar

Kara toprak anılarla yurt olur

Yurttan kopmak yüreklere dert olur

 

Düşlerimi dizelere yedirdim

Umutların izlerinden giderdim

Gönül borçlarımı tek tek öderdim

Gidip çocuklukta gezen anılar

Tersakan Çayında yüzen anılar

 

Anıları yükseklere taşırlar

Duygular dağlarda ortaklaşırlar

Bazen aynı yere çok yaklaşırlar

Zaman olur ağlar gibi Kürdevan

Dertlerim var dağlar gibi Kürdevan

 

Ağustosta erimeyen karların

Külü kalmış ocaktaki korların

Yayladaki o yıkık duvarların

Yanında anılar baş başa yatsa

Dile gelse o günleri anlatsa

 

Hani nerde o şenlikli seneler

Al yeşil giyinen kızlar sunalar

Hani nerde o rahmetlik neneler

Nice güzellerle baş başa yattın

Nice sırlarını rüzgâra kattın

 

Kabul olur nenelerin dileği

Dolardı taşardı kaymak küleği

Yorulurdu süt sağarken bileği

Şimdi el ayaktan düştü yaşlılar

Nerde saygı değer ağırbaşlılar

 

Bizim yayla Yığılıya bakardı

Neneler teknede urba yıkardı

Her taraftan buzlu sular akardı

Diril divitindi urbamız bizim

Sütlü pancar aşı çorbamız bizim

 

Kuzuyu koyuna katanlar bilir

Tahta sedirlerde yatanlar bilir

Dirgeni tırmığı tutanlar bilir

Yüzükoyun çimenlerde yatmayı

Yorgunluğu yaylalarda atmayı

 

Yolumuza eyerli bir at koyduk

Terkimize heybe ile ot koyduk

SAKRİ lara erik kiraz dut koyduk

Dizgin doru ata küsülü kaldı

Kamçısı duvarda asılı kaldı

 

 

Kaçakçılar kürtükten yol açardı

Bilbilan’dan Ardahan’a geçerdi

Yalnızçam’da kalacak ev seçerdi

Kolcu kaçakçıya vermez amanı

Çok sert olur kaçak tütün dumanı

 

Bilbilan’ da büyük pazar kurulur

Cambazları kol sallarken yorulur

Üç aşağı beş yukarı verilir

Kalanı önüne katar giderler

O pusta dumanda yiter giderler

 

Sürü nahır çoban kavalın sesi

Kuzu melemesi tango zil sesi

Bir de karıştı mı at kişnemesi

Doğal orkestraya döner halleri

Ulam, ulam olur yayla yolları

 

Kale koyunların alacasına

Maral öküz ile bir de tosuna

Sağın ineklerin nikorasına

Boncuklu ponçaklı nazarlık takın

Maşallah desinler öyle bırakın

 

Balta hızar ile odun işinde

Finikirdik kuzuların peşinde

Koyunlar otlardı sırtın başında

Zaman olur elimizi keserdik

Yaramıza acı tütün basardık

 

Dağa taşa Karaoğlan yazmıştık

Elde kitap çobanlığa gezmiştik

Dönen dolapları biz de sezmiştik

Toprak işleyenin su kullananın

Ferman padişahın dağlar çalanın

 

Halk umuda kollarını açmıştı

Elde roman bir çobanı seçmişti

Karaoğlan burandan da geçmişti

Demişti yaylada uyanış fazla

Kalkınmamız gerek büyük bir hızla

 

Sanki el uzatsak değecek aya

Tepesine çıkıp baktık dünyaya

Senden kalan altmış yıllık davaya

Halk ile beraber çözüm ürettik

Gönüllülük temelinde yürüttük

 

 

ATE Nine yaylaların sultanı

Yaylaların sultanını ey tanı

Alıp gelsen Karagöl’e oltanı

Eflâni’yle sazı dağı aştılar

ATE Sultan ile karşılaştılar

 

Türkü nene idi Nazlı Nenemiz

Dostluğa açıktır gönül hanemiz

Kara topraklarda pişen sinemiz

Görünmez alevler içinde yandı

Gurbet geldi kapımıza dayandı

 

Manileri ırmak gibi akardı

Hacer Nine bilge gibi bakardı

Her sorudan filozofça çıkardı

Canlı tarih gibi dede neneden

Günlükler tutmadık onca seneden

 

Hoşgörüyü hep yanına alırdı

Hoşsohbet sevenler onu bulurdu

Bir bilgeydi iyi örnek olurdu

Öyle ha diyende adam olunmaz

POLO EMİ gibi kolay bulunmaz

 

 

Refik kirvem olayları tarardı

Bir sinema filmi gibi sarardı

Kurguları gerçek gibi kurardı

İnsanları güldürmekten bıkmazdı

Onlarsız sohbetin tadı çıkmazdı

 

Karıncalar gibi hazırdık kışa

Belki emeğimiz gitmeye boşa

Hayat yolumuzu dikti yokuşa

Hadi gelin Kürdevan’ın başına

Herkes odun etsin kara kışına

 

Yeşil otlar yaylalarda yağ olur

İşler bazen devrilecek dağ olur

Buğdaylarda harmanlarda tığ olur

MEHLEYİ ırgalar makine sesi

Savururken toz keserdi nefesi

 

Kurban kestik Ziyaret ’in başında

Buğdayları dövdük dibek taşında

Et suyunu keşkek bulgur aşında

El kaldırdık yağmurlar duasına

Yağ babam yağ Ali kul tarlasına

 

 

Tahılları yıkanırdı çaylarda

İnsan boyu kar yağardı köylerde

Hatırla istersen hangi aylarda

Gurbetin yoluna çıkar giderdik

Döner geri geri bakar giderdik

 

Küldeki patates kaya tuzuyla

Yeni doğan ala koyun kuzuyla

Köylü sarılırdı harman tozuyla

Birbirine gönül verir alırlar

Birlikte olmaktan mutlu olurlar

 

Toprak güvecinde pişen çorbaya

Közdeki ÇAYNİKTE demlenen çaya

Yayla evindeki renkli uykuya

Gördüğün rüyaya yıldız eksinler

İster seni karan kaşla çeksinler

 

DARABAYA astık el işlerini

Özledik gidenin gülüşlerini

Bekledik aylarca gelişlerini

Kilim DARABADA asılı kaldı

Köşkü gidenlere küsülü kaldı

 

Yardımlaşma dayanışma iyiydi

Kapı Köyü ehli diller köyüydü

Gülmeceler bilmeceler köyüydü

O günlerde orda olmak hoş idi

Şimdi gittim bütün evler boş idi

 

Bir kasırga gibi geldi sürgünler

Gündüzleri suskun geceler inler

Saksağan konuşur kargalar dinler

Bizden selam topraklara taşlara

Yüreğim çeperdir göçmen kuşlara

 

Ben köyüme gitsem belki tanırlar

Belki beni bir yabancı sanırlar

Bütün anılarım ayaklanırlar

İnan diken, diken olur tüylerim

Buralıyım diye nasıl söylerim

 

Türkülerin sözü kalmış köyümde

Gücenmenin izi kalmış köyümde

Mevsimlerin güzü kalmış köyümde

Para düzeninde talan köylerim

Can havlinde orda kalan köylerim

 

Emmilerim halalarım üzgündü

Dayılarım teyzelerim bezgindi

Konu komşu gidenlere kızgındı

Belki böyle hatır sormak usulsüz

Dedelerim ninelerim NASILSIZ*

 

Zorunlu göçlerden kalan bir ısı

Terk edilen toprakların acısı

Kardeşine hasret kaldı bacısı

Belde belde il il dolaştık yurdu

Herkes düzenini gurbette kurdu

 

Ne yaptık ki felek bizden öç aldı

Biz gelince kurtlar kuşlar aç kaldı

Külek kulpsuz bakraç kalaysız kaldı

Düzenin çarkında kalan köylerim

Sanki geçen günler yalan köylerim

 

 

Göçler bizi gurbet ele taşıdı

Gözde kalan iki damla yaş idi

Hatıralar memlekette üşüdü

Külü kalmış ocaktaki korların

Dili yok ki konuşsun duvarların

 

Terkedilmiş dağı taşı ovası

Gurbet kuşlarının yaslı yuvası

Mevsimlere sinmiş hüzün havası

Toprak fabrikaya direnemedi

Gurbete gidenler hiç dönemedi

 

Göçler gerilerde boşluk bıraktı

Dağa taşa bir sarhoşluk bıraktı

Gökten yağmur değil gözyaşı aktı

Kilitli kapalı boş kalan eve

Perdesi çekili loş kalan eve

 

Eylül ateşinde yanan kitaplar

Belki de asırlık bir ömrü kaplar

Düştüğümüz çıktığımız girdaplar

Belki bir gün haklarını ararlar

Bizi yakanlardan hesap sorarlar

 

Artık bir dönemin sona ermesi

Aynı dalın farklı meyve vermesi

Toplumun parayla BARA girmesi

Geçen günler feodal hatıradır

Artık bundan böyle kral paradır

 

Deli gönlüm bir küser bir barışır

Efkarım var efkarına karışır

Rüzgarlarım rüzgarınla yarışır

Yaz gelende Çadır dağı boş kalmaz

Güz gelende rüzgarıyla baş olmaz

 

Asma köprüleri kurup geçmişim

Sirya bağlarında şarap içmişim

Barajlar altında kaldı geçmişi m

Anılara el salladık Hopa’dan

Bursa İzmit İstanbul Avrupa’dan

 

Canlılar dayanmaz o KARAKIŞAN

Bizi hasret koydun bir pancar aşan

Çadır dağı andır koyarım başan

Sen ki bizim köye pancar verirsin

Bir verme de başan gelen görürsün

 

Görünmez bir kelepçede yüreğim

Bulut rengi Efkarlarım var benim

Kürdevan kadardır benim dertlerim

Bahar gelse çiçeklerin koklasam

Sana benim dertlerimi yüklesem

 

Çiçekleri solmuş arılar gibi

Yanıtı olmayan sorular gibi

Yeni bir hayata sarılır gibi

Çekildi el ayak ıssız yurdumdan

Kürdevan yürüdü geldi ardımdan

 

Akşamdan gördüğün Çobanyıldızı

İçinde geçmişten kalan bir sızı

Kazıtırsan maskendeki yaldızı

Geçmiş anılardan yaylalar çıkar

Ardından uslanmaz bir Çoruh akar

 

Zorluklar içinde zorluklar ile

Nere gitsen devam eder bu çile

İnsan hayatına yapılan hile

Zaman gelir insan ile bozulur

Tutanak tutulur ferman yazılır

 

 

Kimimiz kar yağmış dağlar gibiyiz

Kimimiz meyveli bağlar gibiyiz

Kim sesli kim sessiz çağlar gibiyiz

O ki gurbet ele olduk ya revan

Selam olsun sana bizden Kürdevan

 

 

Geleceğe dönük kararlar aldık

Zor günlerin arasından sıyrıldık

Akşam batan güneş gibi ayrıldık

Anıları hayal edip yatması

Sarı bir hüzündür güneş batması

 

Ahır suskun kapı suskun kom suskun

Söğüt suskun kavak suskun çam suskun

Ambar suskun oda suskun cam suskun

Hissedilen yalnızlık uğultusu

Bu suskunluk tükenmenin korkusu

 

Şimdi bir balıksız göl gibi sessiz

Berrak pınarların bile nefessiz

Artık PANCARCISIZ yaylanız evsiz

Sürüsüz çobansız kalan Kürdevan

Bundan böyle dünya yalan Kürdevan

 

Tependeki bulutlarda yatardım

Dertlerimi Bilbilan’ da satardım

Anka kuşun kanadından tutardım

Senden öte Kaf Dağının ardıdır

Masallarla mutluluklar yurdudur

 

 

Anıları yastığımda yatırdım

Açılmamış bir bohçayla getirdim

Bazen kanat takıp geri götürdüm

Bizi sevindiren üzen anılar

Her yerde bizimle gezen anılar

 

Ülkemin her derdi benden soruldu

Yürek yaralandı beyin yoruldu

Sanmayın ki umutlarım kırıldı

Biz o Çadır dağa yine çıkarız

Belki sönmeyecek ateş yakarız

 

O derin vadiler suya kanacak

Omuzuma Anka kuşu konacak

Belki gün gelece k devran dönecek

Hep birlikte yeni yollar ararız

Gül gülistan bir dünyayı kurarız

 

Ulaşsın dostluğun en ırağına

Şehri Yar’ın Heyderbaba Dağına

Bülbüller doluşsun gönül bağına

Türkiye’den Şehri Yar’a selam var

Kürde Van’dan Heyderbaba’ ya kadar

2008

Necat BAYRAKTAR



2150 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Diyorum - 25/02/2017
Siyaset yapanın koluna sazı Almasına artık hayır diyorum Beş asır öncenin - davullarını Çalmasına artık hayır diyorum
Algı yönetimi: Ne demektir? - 16/01/2017
Ülkemizde son bir yıl içinde çok kullanılan bir kavram... Peki nedir algı yönetimi? Toplumun algılarını özellikle siyasette kontrol etme istenilen doğrultuda yönlendirmektir.
Burası Türkiye Yıl: 2014 - 16/05/2016
4 Bin çocuk için taciz davası açıldı. Her ay 650 çocuk için adli tıpa taciz davası geliyor. Zorla evlendirilen kız çocuk sayısı: 31 bin 337
EFKÂR TEPESİ - 21/02/2016
İstemem ne küpe ne altın zincir Su altında ağlar beyaz bir incir Cerattepe gitse yüreğim sancır Dere sesi /dalga sesi / çay sesi Selam memleketim Efkâr Tepesi
Bir Kuş - 01/01/2016
bir ben varım bir de turna yanımda Bir kuş bakışındayım dostum Rüzgârlara karıştı ıslıklarım Zaman mı önümde benim Ben mi arkasındayım zamanın bilmiyorum
Zehirli Dil - 30/10/2015
Ezop ve Dil başlıklı bir yaşanmış öykü olduğunu okuduk. Sanıyorum çok kimse bilir. Onu burada anlatmayacağım.
Haddini Bilmek: - 12/08/2015
Özellikle siyasilerin ağzından bu günlerde sık, sık duyduğumuz ‘’haddini Bilmek’’ deyimi dilimizde çok kullanılan deyimlerden biridir.
Gezinin İkinci Yıl Dönümü: - 31/05/2015
Toplumsal Tarihimize “GEZİ OLAYLARI” olarak geçen eylemlerin ikinci yılındayız. Herkesin bildiği gibi… İstanbul da Gezi Parkının bulunduğu alana AVM yapılması amacıyla başlayan hükümet girişimine o çevrede yaşayan insanların karşı çıkışıyla başlayan
Bebeklerden Yaratılan Katiller - 19/02/2015
Son bir yılda 257 kadın öldürülmüş. Son on yıl, binleri buluyor. Geçmişten bu güne aklımızda en çok kalanlara bakın
 Devamı
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam20
Toplam Ziyaret354217
Saat
Hava Durumu
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028